20120731

HİKAYE RİVAYET BİLEŞİK ZAMAN


Resimlerin hikayelerini öğrenmeyi tercih etmiyorum.Kafamda öyküler yazmak daha eğlenceli geliyor çoğu zaman.Bu resmi seviyorum mesela ama keşke masadakinin gözleri açık olsaydı ve karnını seyretseydi. İçiniz oyulurken siz dahil herkes seyreder temalı daha güzel bi resim olabilirdi.
Daha güzel demişken "daha güzellikten" nefret ediyorum. Çünkü daha güzele kafayı takınca geçtiğiniz tüm sokaklar,baktığınız binalar ve tabii ki bi çok insanı ziyan edilmiş olarak görmeye başlıyorsunuz.Her seferinde hayattan biraz daha soğuyorsunuz.Hala yeterince soğumayanlar için geçerli bi gerçeklik tabi bu. Geçen cumartesi evimde uzanmış itinayla tavanı seyrederken Camus'nun sözleri geldi aklıma, gerçekten her günün sorusu o gün intihar edip etmemekle alakalı.

Geçen cumartesi ben hala yirmidokuz yaşındaydım.İkibuçuk saat tavanı seyrettim.Makarna yaptım kendime fazla geldi yarısını çöpe attım. Yalnızlara her yemek fazla geliyordu, hayıflandım.Bulaşık yıkamaktan usandığım için kendi haline bıraktım tüm tabakları.Belki bi duble rakı kurtarır beni diyerek dolaba uzandım.Keşke yapmasaydım.İçim dolaptan daha soğuktu.İçi soğuk olanların anıları daha taze kalırdı. Taze anılar,güzel hatıralar biriktirmiş insanlar tarafından hoş karşılanırdı. Benim biriktirdiklerim ise ziyanlarla doluydu. İnsanlar,olaylar,günler... sırasız ama kurallı şekilde harcananlar.

Telefon çaldı sonra, annem niye az arıyorsun diye sızlanıyordu.Telefonda mal gibi kalıyorum çünkü diyemedim ona.Gençken yalan söylemek çok kolay ama bi süre sonra "nasılsın" diye bi soruyla karşılaştığında kalakalıyor insan.Nasılım sorusunu ben de arada kendime soruyorum ve cevap hep aynı oluyor.Herkese iyiyim demek zorunda kalmaktayım.Çürüdüğüme hergün daha fazla emin olmaktayım. İftar vakitleri pencereden etrafı seyrediP durmaktayım.Işığı yanan her evde mutlu bir aile varmış gibi gözlerimi binalarda dolandırmaktayım.Birilerinin oğlu olarak bi ailem hep oldu.Ama onun dışında buzdolabı gibi içini titreten bi tekbaşınalık.40 sigara,herhangi bi ağrıkesici,bikaç duble rakı,bolca edebiyat başka da bi ılıklık yok içimde.

6 kişi karşıladı;:

Bettra 31 Temmuz, 2012 20:32  

Her resmin onlarca yüzlerce ya da binlerce öyküsü olmalı. Bakan kadar yani.. Tek bir hikayesi olsaydı bir resmin çok sığ bir sanat olurdu. Oysa her öyküyle devam ediyor resim, hiç bitmiyor. Biri fırça, kalem vuruyor tuvale diğerleri düşünceleriyle tamamlıyor hikayeyi.

Hatırlanacak Cümleler Defterime Not Edildi:
..."daha güzele kafayı takınca geçtiğiniz tüm sokaklar,baktığınız binalar ve tabii ki bi çok insanı ziyan edilmiş olarak görmeye başlıyorsunuz"
..."İçi soğuk olanların anıları daha taze kalırdı. "

Sevgiler,
Bettra

UYKUSUZ// UYURGEZER 31 Temmuz, 2012 22:37  

Makarnayı ziyankârlık kapsamı dışında bırakabilirsin. Biçok şey gibi değil. ikinci gün de yenebiliyo.
U(YKSZ)

G.o.D 01 Ağustos, 2012 02:23  

* Bazı resimlere kimse bakmıyor bile.
* Camus olmasaymış hiç hoş olmazmış.
* Bazı güzel hatıralar da insana sadece rahatsızlık verir en az kötüler kadar hem de.
* 40 sigara çok fazla değil mi?
* Ohhh sonunda bişeyler yazdın.

murdum-erigi 01 Ağustos, 2012 18:54  

"Nasılsın"a basitçe yanıt veremeyecek kadar dolu olmanın sebebi belki de o kadar çok numara yapmamızdır ki, artık bu en basit numaraya bile gücün kalmamasıdır. Ya da acaba kaç kişi sorunun gerçek cevabını merak ediyor ki diye anlamaya çalışmaktır sebep :)

Godsyndrome 12 Ağustos, 2012 10:24  

bettra:sana da sevgiler.

uykusuz:ben ısıtılmış yemek yemem müdür.Nazlı büyütüldüm.

god:40 sigara çok değil bazen nükleer santral bacalarını solumak istiyor canım.

mürdüm:inan bilmiyorum.

Arthur 15 Ağustos, 2012 20:08  

Albert Camus kadar olmasa da bi filozof okumuştum,çürümeyle ilgili şöyle bişey diyor..."5 yaş..İnsanın en olgun çağıdır...sonra çürüme başlar.." Alper Kamu

Powered By Blogger

  © Blogger templates 'Neuronic' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP